25. İstanbul Caz Festivali tüm coşkusuyla ilk haftasını devirirken festivalde ağırlanacak sanatçılara dair bir iki bir şey yazılmazsa olmazdı.

 

TRT Hafif Müzik ve Caz Orkestrası ile Türk cazına yıllarca büyük katkılarda bulunmuş sanatçıların konuk olduğu kalabalık bir konserle açılışını gerçekleştiren festival, geçtiğimiz hafta Melody Gardot’dan cazın ustaları Dave Holland, Chris Potter ve tabla üstadı Zakir Hussain birlikteliği Cross Currents Trio’ya birbirinden önemli isimler ağırladı.

 

 

Robert Plant, Nick Cave, Omar Sosa, trompetçi olanla karıştırılmasın diye isminin başına ‘b’ konulan bAvishai Cohen ve Caro Emerald gibi isimlerin dinleneceği festivalde bu yıl, yayın çevrelerince çok belirtilmese de çağdaş caz müziğinin de çok önemli isimleri yer alıyor olacak. Geçen yıl festival bu bağlamda Christian McBride, Joshua Redman ve Antonio Sanchez gibi harika isimlere yer vermişti, bu yıl görece daha genç isimler olan Julian Lage, Helge Lien Trio, Adam Baldych, BADBADNOTGOOD ve Zara McFarlane ile bu yazının asıl odağı R+R=NOW geliyor olacak.

 

 

Cazın en güzel yanı, pek çok alanda olduğu gibi, ilerlemenin asla durmuyor oluşu ve yapısı gereği eklektizme açık, başka türlere temel oluşturduğu gibi onlarla bir araya gelerek sürekli yenilikçi bir duruş kazanabiliyor oluşu. Böylece müzik yerinde saymaktansa gelişiyor, farklılaşıyor ve ileride olacaklara dair uyanan merak ve heyecanı arttırıyor. Bu bağlamda içinde bulunduğumuz dönemde dikkat çekmesi gereken bir gelişme de hip-hop ile cazın birbirine iyice eklemlenmesi ve bir anlamda tepki müziğine dönüşmesi oldu.

 

 

Bu yenilenme ve evrim sürecinde cazın ve daha modern bir sound kazanmak isteyen cazcıların piyasada ‘caz polisi’ olarak adlandırılan ve belirli dönemler sonrasını caz olarak kabul etmeyip bir değişimde bulunmaksızın kökenlere tamamen sadık kalmayı öngören sanatçılar, mekan sahipleri, eğitmenler, ‘yüksek otoriteler’ ve dinleyicilerin engeline ve eleştirisine takıldığı sıkça görülmekte. Bu ne yazık ki ülkemizde de var olan bir sorun olma yolunda emin adımlarla ilerleyerek yenilik arayışındaki müzisyenlerin yoluna taş koyabiliyor. Fakat enseyi de çok karartmadan, kaldırım taşlarının arasındaki küçücük boşluklardan yükselmeyi başaran çiçekler gibi bu sıkışmışlığa direnen sanatçılarımız da mevcut elbet, onu başka bir yazıda anlatmalı.R+R=NOW ekibinin kurucusu üç Grammy ödüllü Robert Glasper’ın da bu konuda söyleyeceği bir şey var:

 

 

“Cazın ilerlemesine izin verin!”

 

 

Günümüzde hâlâ 1950 ve 1960lar cazının, içine hiçbir katkıda bulunulmadan aynı şekilde icra edilmesinin, icra edilen müziğin ve sanatçıların kalıplara oturtulma çabasının cazın gelişmesine ve zamanını yansıtmasına olan engeli bir yana, yetişen sanatçılardan da aynı tavrın beklenmesi ve aksinin caz olarak adlandırılmasına getirilen muhalefet bu ekip üyelerinin de zamanında önüne çıkmış. Robert Glasper cazı hip-hop ile harmanladığı ilk dönemlerinde bir caz piyanisti olarak görülmemiş bile, örneğin. Şimdi geleneksel caz çevrelerinin vazgeçilmez ismi John Coltrane’in zamanında karşılaştığı benzer tepki bu bağlamda hatırlanabilir belki.

 

 

Alanlarında çok büyük fark yaratmış ve uzmanlaşmış, son on yılın en büyük projelerinden çoğunda adı bulunan müzisyenleri bir araya getiren R+R=NOW; Common, Robert Glasper ve Karriem Riggins birlikteliği August Green ile birlikte yakın dönemde oluşmuş en iyi süper gruplardan, belki de en iyisi.

 

 

R+R=NOW

 

 

Kimine göre oyundaki en parlak ve en sert oyuncuların olduğu R+R=NOW; vocader ve synth’te Terrace Martin, trompette Christian Scott aTunde Adjuah, synth ve beatbox uzmanı Taylor McFerrin, klavye ve Rhodes’da Robert Glasper, basta Derrick Hodge ve davulda Justin Tyson’dan oluşuyor. Terrace Martin’i eski caz saksafoncusu, hip-hop prodüktörü ve Kendrick Lamar’ın müziğinin arkasındaki isim olarak biliyoruz. To Pimp A Butterfly albümünün prodüktörlüğünü yapan Terrace Martin, tüm ‘caz kedilerini’ toplayarak yalnız hip-hop için değil, caz sahnesi için de bir ilk yaratılmasını sağlamıştı. Albümde Kamasi Washington’dan Stephen ‘Thundercat’ Bruner’a güncel piyasanın en önemli isimleri yer alıyordu. New Orleanslı Christian Scott ise kabile reisi dedesinin anılarını yaşatması ve ‘Siyahi Hayatlar Önemlidir’ gibi oluşumlardaki duruşu ile bu bağlamda yaptığı müzik çerçevesinde biliniyor, bir de her parçasının dakikalarca hikayelerini anlatarak seyirciyi müziğinin içine tamamen dâhil etmesiyle. Efsanevi Bobby McFerrin’in oğlu Taylor McFerrin ise multi-enstrümantalist ve başarılı prodüktörlüğü ile piyasanın önde gelen isimlerinden. Robert Glasper, Derrick Hodge ve Justin Tyson üçlüsü sık sık birlikte görmeye alışık olduğumuz bir ekip; Robert Glasper Experiment’ten, çalıştıkları sanatçılara kadar birbirine oldukça alışık olan üçlü, en son geçen yaz Avrupa’nın içine dâhil olduğu bir turneye çıkmıştı.

 

“Sanatçının görevi içinde bulunduğu zamanı yansıtmaktır”

 

Uzun süredir birlikte çalıştıklarını görmemize rağmen, yıllardır arkadaş olan bu müzisyenleri böyle bir efsanevi grupta birleştiren Robert Glasper, Nina Simone’dan ve onun bir sanatçının görevinin bulunduğu zamanı yansıtmak olduğuna dair yaptığı açıklamadan ilham aldığını belirtiyor. Önceki çalışmalarında da ırkçılık, orantısız polis şiddeti, kadın hakları, eşitsizlik, adaletsizlik ve silahlı saldırılara göndermeleri bulunan Glasper, hayatı boyunca yaşanılan zamanda olunması ve sanatçılar olarak da tepkilerini vermelerinin gerekliliğine, bunun yolunun ise icra ettikleri müzikten geçtiğine inanmış. Gruptaki her bir üyenin de aynı konularda çalışmalarının olduğu ve dönemlerindeki sosyoekonomik ve kültürel olaylara ön sahalarda tepki gösteren isimler oldukları düşünülünce organik bir şekilde bir araya gelişleri de bir açıdan açıklanmış oluyor. “Bu grupta bir araya gelen kimse varlıklı bir geçmişten gelmiyor. Bu odaya birlikte girebilmek için türlü cehennemlerden geçmemiz, bir şeyler için savaşmamız, ağır zırhlarla kaplanmamız, gerçekliklerimizi oluşturabilmek ve şu an olduğumuz kişiler olabilmek için bir sürü şey yapmamız gerekti. Hepimiz bunun farkındayız, dolayısıyla ne zaman bir araya gelsek bu bir kutlama oluyor.” diyor Christian Scott. Her bir haber başlığının yeni dehşetler ve kaygılar taşıdığı bir dönemde hızlı ve anlık, yetenek ve kalple cevap verecek bir müziğe ihtiyaçları olduğunu belirten grubun üyelerinin her birinin varlığı direnç ve umut taşıyor. İçinde bulunulan zamana meydan okuyan, onunla yüzleşen ve insanoğlunun başarısızlıklarını yansıtan bir oluşum bu: nefret, ırkçılık, bağnazlık ve seksizm.

 

 

R+R=NOW, Reflect (yansıt) + Respond (cevap ver) = Now (şimdi) olarak açılan bir denklem. ‘Reflect’ kısmı Nina Simone’un siyasi duruşundan alınıyor; “Sanatçılar olarak yapmamız gereken yaşadığımız anı yansıtmak ve o dönem ile ilişkili olmak”. ‘Respond’, Derrick Hodge’un Terrace Martin’in albüm kaydı sırasında çaldığı harika bir cümle sonrası mutluluktan deliye dönen ekibe verdiği cevapla oluşuyor: “Sadece cevap veriyorum adamım!”. ‘Now’ yani ‘şimdi’ ise şöyle açıklanıyor Glasper tarafından: “Bulunduğunuz dönemi yansıtıp etrafınızda gerçekleşen olaylara cevap verdiğinizde ‘şu an’da olmak, ‘şimdi’ ile bağlantılı olmak dışında başka bir seçeneğiniz olmuyor”. Ve eşitlikçi bir bakış açısıyla ekliyor: “Bu ekip, lideri olan bir grup olarak kurulmadı. Parçaları dinlediğinizde liderin kim olduğunu bilemiyorsunuz, bu sebeple de tüm parçalarda piyano soloları yok. Ekibi bir araya getirirken bu müzisyenleri çağırma sebebim de tam olarak bu duruşa sahip, egotizmden uzak isimler olmalarıydı.” Bu tavırla, birbirinden bağımsız, bireysel olarak kuvvetli seslere sahip ve ayrı ayrı yetenekli müzisyenler bir bütün olarak, büyük bir amaçla hareket edeceklerdi.

 

 

Haziran ayında yayınlanan albümleri Collagially Speaking; tabiri caizse tarz-büken siyasi bir albüm. Dört gün süren albüm kayıtlarında, her şarkı stüdyoya girilmeden beşer dakika önce yazılmış ve tek seferde kaydedilmiş. Hedef ise ‘an’da olabilmek, spontane ilerleyebilmek. Mod, groove ve yapı geleneksel stil caz doğaçlamasına göre daha ön planda tutulmuş. Future-funk, West Coast cazı, avant-garde, hip-hop ve neo-soul gibi farklı tarzları harmanlamış albümün kayıtları sırasında ‘uğrayıp yalnızca takılmaya gelen’ Terry Crews, Omari Hardwick, Amanda Seales, Yasiin Bey, Stalley, Goapele ve Moonchild’ın bebek sesli vokali Amber Navran ise spontane bir şekilde kayıtlara dâhil olarak sevgi, yobazlık, kadın hakları, kişisel kayıplar, yaratıcılık gibi konularda parçalara ses oluyor.

 

R+R=NOW

 

Albüm bir direniş niteliğinde. Amerika’da ve tüm dünyada yaşanan haksızlıklara ve kötülüklere, şiddete, ayrımcılığa, sevgisizliğe; aynı zamanda bir fanusta balık olmaya kendini ve başkalarını esir eden tek düze müzik anlayışına direniyor. Ve direnmeye davet ediyor tüm dinleyicilerini. “Bizimle birlikte cevap verin!” diyorlar.

 

 

6 Temmuz Cuma günü, süper grup R+R=NOW, Maslak UNIQ Açık Hava Sahnesi’nde dinleyenleriyle buluşuyor olacak. Varlıklarını kutlamalı ve gidilebiliyorsa bu çok yetenekli ve yenilikçi müzisyenler canlı dinlenmeli, zira anlatacakları çok şey var.

 

 

 

Ayrıca, gruptaki her bir müzisyenin ayrı ayrı süper star olduğuna şahit olabilmek adına göz atılabilecek albümler:

Robert Glasper Experiment – Black Radio

Taylor McFerrin – Early Riser

Terrace Martin – Velvet Portraits

Christian Scott aTunde Adjuah – Introducing Christian Scott

Derrick Hodge – Live Today