Şimdiki RT’ler, like’lar, 90’lı yıllarda fiziksel paylaşımlarla mümkündü ve o paylaşımlar durmadan göç ederdi. Bazen Japonya’dan İstanbul’a gelir orada kalır, bazen İstanbul’dan çıkıp Türkiye’de dolanır ya da dünyanın öbür ucuna giderdi. Oradan kimbilir nerelere?..  Şimdi size oradan oraya göç eden o birkaç kağıt parçasından bahsedeceğim.

 

Flyer: Basit anlatımı ile el ilanı. Ancak flyer’ların 90’lı yıllarda daha derin bir anlamı vardı. İnternetsiz yıllar… Hani derler ya, “bizim zamanımızda müzikleri, grupları arayarak, müzik dükkanlarında kasetler doldurarak bulurduk, emek vardı be emek.” diye… İşte o yıllar. Grupların birçoğunu internetlerden, spotify’lardan iki dakikada araştırarak değil; mektuplarla şehirden şehre, ülkeden ülkeye göç eden flyer’larla öğrenirdik.

 

 

                

 

 

Mektuplaşma Kültürü: Yurt dışından ya da yurt içinden gelen tüm mektuplar itinayla cevaplanır, hiçbiri affedilmezdi. Fazla fazla gelen flyer’lar, gidecek mektupların içine bölüştürülür ve göç başlardı. Flyer’ların yolculuğu sizin gönderdiğiniz mektupla sınırlı değildi. Bunu siz de, o kağıt parçaları da çok iyi biliyordu. Gönderilen bu fotokopi ilanlar, şimdiki sosyal medya e-ticaret sitelerinin atalarıydı. Demo albümler, fanzine’ler, EP’ler hatta LP’ler bile bu ilanlar sayesinde dinleyicisine (moda tabiriyle; kullanıcısına) ulaşıyor ve alışveriş başlıyordu. Göç eden flyer’ların görevi yıllarca sürdü… Ta ki internet ve e-posta popülerleşene kadar…

 

 

 

                 

 

 

Hızla Yayılan Bilgiler: Tabii ki internet dünyası kadar hızlı değildi ancak, senden önce eline geçen flyer’ları olan arkadaşlarından haberleri alıyordun. Sadece mektupla değil, elden ele geçen ilanlarla da alışveriş devam ediyordu. Yeni mektuplaşmalar ise yeni flyer’larla göçe devam ediyordu. Paylaşılan her bilgi, gecikmeli de olsa yayılıyor ve herkes bir müddet sonra aynı şeylerden bahsetmeye başlıyordu. Bir nevi trendtopic durumu… Yazılan her cümle, edilen her sohbet aynı konular üzerine olunca fanzine’lerdeki başlıklar da ona göre atılıyor ve bilgiler daha geniş kitlelere ulaşıyordu. Ülkelerin dinamiklerine, rahatlıklarına ya da keyiflerine göre hazırlanan fanzine’ler her yere gidebiliyor, erotik çizimler de legal dergilere (playboy gibi) çılgın rakipler olarak ülke ülke dolaşıyordu. Gündem, sadece yeni demo albümlerle değil, her türlü fanzine ile sürekli dinamik tutuluyordu.

 

 

                  

 

 

Perde Kapanıyor, Göç Boyut Değiştiriyor Ve o an… Her döneme ait kavramlar, upgrade olarak yerine yenisini bırakır. Flyer yerine, e-mail ile gelen haberler, dönemin manuel büyüsünden koparmıştı bizi artık. Mektupları, flyer’ları hatırlamıyorduk bile. Böylesi daha iyidi, daha hızlıydı. Göç, boyut değiştirmişti. Bilgiler uzaklara gidiyordu ama farketmiyorduk. Sanki bizden hiç ayrılmıyorlar gibiydi… En nihayetinde uzun bir dönemin sonuydu ama paylaşımlar dijital olarak devam ediyordu işte… Ne diyor bir büyüğümüz: Durmak yok, yola devam! 90’ların ruhu özellikle müzikle içiçe olanlar için unutulmazdı…  Hayatımıza mektup zarflarının içinde bir anda giren flyer’lar hayatımızdan bir anda göç ettiler… O halde, o günlerden kalan unutulmaz mektup sonu cümlesiyle bitiriyorum.

 

“Pulumu geri göndermeyi unutma!”