Notu kıt, kel mi kel, o lanet Matematik hocası Pitchfork, Torres’e 8 verdi. Beklentinizi yükselttiniz mi? Daha da yükseltin o zaman. Bu kadın beklentilerin ötesinde de bir müzik icra ediyor.
Öncelikle kendisi hakkında birkaç cümle kuralım. Konunun Fernando Torres ile alakası yok, hele İspanya ile hiç yok. Torres, Nashville’de doğmuş ve büyümüş Mackenzie Scott‘ın projesi. Kendisinin İspanya ile ilişkisi pek olmadığı gibi, Nashville ile de bir o kadar ilişkisi var. Nashville gibi country için verimli topraklar sayılabilecek bir coğrafyadan; Torres gibi daha içe dönük ve karanlık bir projenin çıkması beni biraz şaşırttı açıkçası. Bu açından Torres’in müziği değerlendirildiğinde, gerçekten oldukça ilgi çekici bir hal alıyor.
Torres dediğime bakmayın. Torres, Mackenzie Scott’ın kişisel projesi, belki de hayalindeki kurduğu dünya. Mackanzie içe dönük bir sanatçı olduğunu düşünürsek, Torres’i sıradan bir proje olarak kabul etmemek gerekir ki; ortaya çıkan işle birlikte, gerçekten Torres’in bir projeden çok çok ötede olduğunu söyleyebiliriz.
Peki nedir bu Torres?
İlk albümünü 22 yaşında çıkardı Mackenzie. Tamamen kendi alet ve edevatlarıyla… Kendi alet ve edevatlarının arkasında ise country müziğinin belki de çıkış mekanı Nashville vardı. İlk albüm, biraz daha amatördü. Amatörlüğü ve naifliği Torres’i ilk albümde sevme nedenlerimdi. Ancak Torres öylesine bir ikinci albüm yayınladı ki; amatörlüğünün ve naifliğinin yanına, önemli bir prodüktörün dokunuşuyla ruhunu da ekledi.
Kimden geldi bu dokunuş? PJ Harvey‘in prodüktörü, PJ’in belki de bugünlere gelmesini sağlayan Rob Ellis‘den geldi. Rob Ellis’e parantez açmak gerekirse Pj Harvey’in prodüktörü ve davulcusudur kendisi. PJ Harvey’in müzikal yeteneğinin yanı sıra; müziğinin olgunlaşmasında yegane faydalara sahiptir. PJ Harvey’in mainstream’den uzak durarak yer yer rock orkestrasyonlarına dayanan, yer yer kendine has müziği ortaya çıkmasını sağlayan en önemli faktörlerden birisidir Rob.
Torres ve Rob ilişkisine geldiğimizde ise; benzer bir durum söz konusu. Rob ilk albümdeki eksikliği nokta atışıyla keşfetmiş adeta ve ikinci albümü biraz daha gürültülü hale sokmuş. Ancak bu gürültü, noisy değil, aksine melodik bir temelde. Yani melodik rock seviyorsanız, sizi sarıp sarmalayan bir halde. (bkz: Sprinter) Gürültü sizi yormuyor, aksine içine çekiyor. Distorsiyon temelli şarkılarda Mackanzie ve gitar adeta şarkılarda sevişiyor. Eğer bir şarkı karanlıksa, kullanılan gürültü şarkıyı daha da karanlıklaştırmış. Eğer ‘umut’ doluysa şarkı, eklenen dokunuşlarla eksik olan ruh da işin içine yedirilmiş. Yani aranılan ruh, fazlasıyla Torres’in müziğine yedirilmiş.
Genel olarak bakıldığında ilk albüm ve ikinci albüm arasındaki en büyük fark; down-tempo müziğin rock temeline daha yakınlaşması. Ancak rock temeline kayması, şu meşhur ikinci albüm krizine sokmamış Torres’i. Aksine kendi özündeki unsurları koruyarak, müziğinin üzerine yeni unsurlar katmasıyla sonuçlanmış.
İkinci albüm (Sprinter) üzerine daha spesifik konuşacak olursak, karanlık bir albüm. Yine içe dönük, yine içsel meseleler. Örnek vermem gerekirse; albümde yer alan Sprinter adlı Torres şarkısı. Oldukça karanlık ve huzursuz. Torres’in içe dönüklüğünü fazlasıyla yansıtan bir şarkı. Albümün geneline baktığımızda da bu tavrı görüyoruz. Görece daha metronomlu şarkılarda bile bu karanlık taraf ön plana çıkıyor. Bu karanlık taraf ise prodüktörün synth rock ya da post rock sularında gezilmesi ile perçinlenmiş.
Sona gelirken; Torres ve PJ Harvey isimleri benzerlikleri dem vurularak son dönemlerde çok anılıyor. Torres’i adeta yeni PJ Harvey olarak gören bir kitle var. Ancak bana kalırsa burada derin yanılsamalar var. Torres her şeyden önce daha içi dönük ve kişisel meseleleri konu ediniyor. PJ Harvey ise artık sosyal meselerle daha çok haşır neşir olan bir kişi (bkz: The Wheel).
Müzikal anlamda bakıldığında ise Torres’in müziğinde 90’ların alternatif rock miti daha ağır basıyor. Bu PJ Harvey’de artık pek görülmeyen bir durum, hissedildiği dönemlerde de ise Torres kadar baskın olmamıştı. Torres ve PJ Harvey ilişkilendirilmesinin altında prodüktörün ciddi bir yeri var. Bu kabul edilebilir ancak Rob’un varlığı her iki müzisyende de bambaşka noktalarda. Yani Rob’un etki alanı bambaşka noktalarda.
Bu güzel kadını dinleyin, daha çok dinleyin, onun samimi, içe dönük ve karanlık hikayelerine Rob ile kulak verin. İlaç gibi gelecek. Emin olabilirsiniz. Torres bu topraklarda daha çok yer edinmeli.