Ali Ece ile yaptığımız röportajda bir anı var hafızamda. Kadıköy’de büyük bir terası bulunan bir kafede buluşmuştuk, üstelik yalnızdık o kocaman alanda. Gri renkli, yağmurun her an yağma opsiyonunu kendinde taşıdığı bir havada Ali abi çoğu zaman eğlenceli, bazense keskin çıkışlarıyla cümlelerini ardı ardına sıralıyordu. Bir an İngiliz indie sahnesi üzerine konuşurken, “Ancak niye antemik şarkılar yok?” demişti sakin bir ses tonuyla. Sonrasında sesinin seviyesi giderek yükselmeye başladı ve konuyu Tony Blair’e getirdiğinde ise sesi adeta zirve yaptı.

 

“Antemik şarkılar ortaya çıktığında Thatcher döneminin de sonuydu. Muazzam bir coşku geldi tabii. Sonra Tony Blair hepsini hayal kırıklığına uğrattı. Mahvetti insanları ve beklentilerini. 2000’lerin ortasında yapılan albümlerde bu hayal kırıklığının yoğun etkisi vardır. Misal Ian Brown’un yaptığı bazı kayıtlar genellikle Irak Savaşı’nı konu aldı. Aldatılma, çok büyük aldatılma hissi ve akabinde daha karamsar müzikler ortaya çıkmaya başladı.”

 

Bu anı çok iyi hatırlıyorum çünkü bu yorumda müziği farklı bir gözle değerlendirebilme kaygısı var. Bugün müzik üzerine yazan az kişide bu bakış açısı söz konusu… Oysa ister yerel ister global olsun, geçmişteki çoğu müzik kritiğinde toplumsallık önemli bir noktada yer alıyordu geçmişte. Dolayısıyla böyle çıkışlar, akademik yanım nedeniyle bazen ilgimi çekebiliyor.

 

O gün Ali Ece, müziğin politikadan uzun vadede nasıl etkilenebileceğini anlatıyordu… Yaşadığımız zamanlar sadece Türkiye’de değil, global anlamda da sıkıntılı dostlar…

 

Arctic Monkeys son albümü çıkardığında takvimler 2013’ü gösteriyordu. Dünyanın gidişatı açısından düşünüldüğünde, 2013’ten bu yana neler olmadı ki!

 

Bir çırpıda aklıma gelenler;

 

Katalanların bağımsızlık mücadelesi, Brexit, terörün globalleşmesi ve ardı ardına patlayan bombalar, mülteci sorunu, agresif Trump politikaları, iklim sorunu, yükselen muhafazakarlaşma, Suriye meselesi, Kuzey Kore’deki ‘sevimli’ şey, Israil ve Filistin arasındaki yaşanan gerilimler ve  halen hafızalarda yer alan Eagles of Death Metal’in trajik Paris performansı…

 

 

 

 

 

Ee kusura bakmayın, müzisyenler de insan! Toplumsal ya da politik durumlardan etkilenebilirler! İnsanlar üstüne üstlük yaşlanıyorlar da… Aynı bizler gibi… Dolayısıyla bu radikal değişimler müziklere de yansıyor.

 

Arctic Monkeys’in yeni albümünü bu şekilde düşünmek gerek. Neden indie’de eskisi  gibi antemik şarkılar üretil(e)miyor? Cevabım ise; “Neden üretilsin ki?” olur.  60’larda değiliz. Geleceğe umutla bakamıyoruz. Umutsuzuz.

 

İşte tam da bu nedenle 60’lar sound’u tekrardan gündemde. İnsanlar geçmişi özlüyor. Tame Impala sadece iyi müzikle iş yapmadı, insanların nostalji özlemine de bir neden yarattı. Ancak bu özleme hali sadece yaşlanmak üzerinden değil, global anlamda yaşanan kaosla birlikte daha da perçinleniyor. Çoğu grup bugün 60’lar sound’una dönmek için çaba sarf ediyor.

 

Arctic Monkeys’in yeni albümündeki durum da bunun tezahürü. Üzerinden tam 50 yıl geçmişken, 60’ların hayaleti tekrardan üzerimizde geziyor. “Tranquility Base Hotel & Casino” her notasıyla buram buram 60’lar kokan, o dönemi özleyen 4 adamın hikayesini barındırıyor.

 

 

Ancak burada bir parantez açmam gerek, grubun müziğinde 60’lar etkisi hep vardı. Hatta biraz daha iddialı konuşacaksak, bir tür olarak indie’de 60’lar etkisi hep vardı. Dolayısıyla bugün “bu sound ne be kardeşim?” demek bana çok acımasız ve cahilce geliyor. AM’deki No. 1 Party Anthem son albümdeki şarkılardan çok mu farklı diyesim geliyor, bu cümleleri mesnetsizce söyleyenlere?

 

 

Bu 60’lar özlemini yeni albümün merkezine koyduğumuzda, ilk dikkatimi çekenler sound ve prodüksiyon oldu. Dijital kayıtların zirve yaptığı dönemde, böylesine analog bir sound’u ortaya çıkarmak gerçekten çok çok zor ve ‘piyasa’ adına riskli bir iş. En azından AM gibi bir albümden sonra böyle bir albümü yapmasıyla bile grup büyük takdiri hakediyor.

 

Ama grup bu 60’lara yolculuk stratejisini  sound olarak o kadar iyi becermiş ki, ben bile bu kadarını beklemiyordum. Hatta albüm kapağında bile, o dönemin kayıt cihazlarına gönderme var! Bu nedenle prodüksiyon çok hoşuma gitti, çünkü ben de maalesef ve artık geçmişi özlüyorum. Yapabilecek bir şey yok! Geçmiş yeni geleceğim(iz) artık!

 

Albüm kapağındaki kayı cihazı detayı bile albümün neden 60’lar izinde yürüdüğünü gösterir nitelikte.

 

Albüm çıktıktan bu yana yoğun bir eleştiri söz konusu. Grubun kemik fanları çok yoğun bir şekilde albümü eleştiriyor çünkü beklentileri AM gibi bir albümdü, ancak dediğim gibi 2013’ten bu yana çok zaman geçti. Sahi son zamanlarda antemik, kıpır kıpır bir albümü hangi grup çıkarabildi ki? Ben kitleleri sürükleyen, eğlenceli bir rock şarkısının varlığını uzun zamandan bu yana hatırlamıyorum. Varsa da, bilen söylesin! Indie öldü, yaşasın geçmiş!

 

Albüme dair eleştiriler genelde TLSP etkisinin yoğun bastığı yönünde, ancak bana göre albümde çok ağır Tame Impala havası var. Yeni albümü TLSP ile kıyasladığımda, TLSP’nin son albümünün AM’e daha yakın durduğunu hatırlatmak isterim. Elbette sound olarak bir kıyastan bahsetmiyorum, sadece TLSP’nin enerjisinin AM’e daha yakın olduğunu söyleyebilirim.

 

Albüm bu zamana kadar yapılmış en karanlık Arctic Monkeys işi. Albümün neden karanlık olduğunu bu yazının ilk satırından bu yana anlatmaya çalıştım. Tüm şarkılarda bu etki fazlasıyla var. Bestelerin akılda kalıcılığında biraz sıkıntı var sadece. Catchy melodilerden kaçınmışlar gibime geldi, bu da iyi müzik adına sevindirici bir şey. İnsanların da bu kadar eleştirmesine de neden olan şey bu aslına bakarsanız…

 

Misal bu albümü, AM kafasında kayıt etseniz yani gitarın sesini yükseltip, dijital olarak kayıt edilmiş tertemiz bir gitar sound’u ile bu albüm, AM’in çok karanlık bir haline dönüşebilir. Misal Four out of Five ya da Science Fiction  fazlasıyla özünde AM barındırıyor. Four out of Five bildiğimiz Arctic Monkeys introlarını barındırıyor yani bass yürüyüşüyle giren bir intro… Birçok AM şarkısında kullanılan bir formüldür bu zaten! Yine Tranquility Base Hotel & Casino’da klavye ve bass adeta birbiriyle sevişiyor… Klavye ve bass öylesine birleşik bir haldekiler ki, çoğu zaman Alex’in vokali bile geri planda kalıyor. Bu şarkıyı standart Arctic Monkeys kafasında, yani daha gitar temelli olarak kaydedilse söylenecek cümle,  “Albümün 505’ı bu şarkıdır. Çok net!”

 

Tranquility Base Hotel & Casino bana kalırsa tam bir turnusol kağıdı gibi… Müzik üzerine kafa yoran ve yormayanı ortaya çıkaran bir albüm olmuş! Karbon kopya müziklerin ötesinde, yeni denemeleri geçmişe yolculuk yaparak gidermeye çalışan bir stratejiyle kaydedilmiş. Arctic Monkeys, The Strokes gibi daha ikinci albümlerinde elektronik geliyor diye, yelkenleri elektronik sulara yelken açan bir grup değil. Bugün bu albüme sadece hit şarkı yok diye giydirmek, bana çok anlamsız geliyor. Milenyum’da değiliz, dünyaya umut ile bakmıyoruz ve maalesef bundan müzisyenler de etkileniyor. Ne de olsa gün sonunda, onlar da bizler gibi birer insan.