Peyote, Captain Hook ya da Kemancı. Club kültürü İstiklal ve çevresinde neyi sağladı?
Bir kere herkesin evden çıkmasını sağladılar. Haliyle insanları bir araya getirdiler. Bu da beklenmedik bir sinerji doğmasına neden oldu çünkü özellikle bulundukları yerler itibariyle Taksim ve çevresi, zaten oldum olası insanların kendi gibilerini buldukları bir yer olduğu için, bu gibi mekanlara gittiklerinde kendilerine benzer insanları da buldular ve çok sıkı bağlar oluştu. Bir de başka bir kültür de yoktu o zaman. İşte rock ya da türkü vardı, yani solculuk (gülüşmeler). Haliyle bu iki kitle birbirinin mekanlarına gidiyordu. Bir araya gelme bu sayede oldu.
Bu Taksim’in 2000’li yıllardaki müzik dünyası olsa gerek.
Evet, 2000’den sonra elektronik müziğin coşmasıyla alt türler oluştu. Biraz ayrıma uğradı süreç. Ancak Peyote’nin de üstüne bu alt müzik türleri biraz yapıştı. İster istemez o işi sürdürmek zorundaydılar. Bir kültür yarattılar. Haliyle o kültür de, birçok grubun ortaya çıkmasına neden oldu ve insanların paylaşımları yeni üretimlere geçmelerine, eğer bir şeyler yaparlarsa yani çaba gösterirlerse bir şeyler olacağını gösterdi. Oradan binlerce grup çıktı işte. Mor ve Ötesi en hype olanıydı. Eurovision’a katıldı. Fakat Replikas’ından tut, Kırkbinsinek’e kadar birçok grup çıktı. İşte o kültürün var olması, insanlara alternatif ekonomi de yaratttı. O ekonomiden çıkan insanlar halen Peyote’yi devam ettiriyor. Haliyle o zamanki ekonomik kültür şimdiye nasıl yansıdı dersen, valla şimdi o kültürün halen devam etmesini sağladılar. Halen devam etmeselerdi, Peyote kapansaydı mesela çok fazla şey biterdi. Captain Hook kapandı bitti, Kemancı kapandı bitti. Peyote de kapansaydı en alternatif olanlar bitmiş olacaktı. Peyote’nin halen devam etmesi, alternatif kültürün de devam etmesini sağlıyor. Onların varlığı haliyle, şimdi de, o zamanlarda da muhtemelen bir umut sağlıyordu çünkü Türkiye’de o müzisyenlerin, o müzikle para kazanması vs. çok çok zor iş. Ama bir şey yaptıklarında kendilerini dinleyecekleri insan olduğunu bilmesi, ben de yaparım demesi iyi bir motivasyon verdi müzisyenlere.
Şu andan bakınca müthiş görünüyor o dönemler…
Müthişti, tabii ki mükemmeldi. Özellikle 96-2000 arası muazzam bir zamandı. Club kültürü bir canlılık katıyordu. Alternatiflere ulaşmanı sağlıyordu. Farklı insanlarla tanışmana neden oluyordu. Haliyle yine dediğim gibi insanları bir araya getiriyordu. En önemli noktası bu olsa gerek.
Hangi mekanlar vardı o dönemde?
Gitar vardı, Kemancı vardı. Robin Hood iyiydi. Jazz Cafe. Hakan’ın Peyote’den önce işlettiği Kel Aynak, Piya çok güzeldi. Eski Beyrut vardı. Barcelona vardı. O kadar fazla yer vardı ki… Jazz Stop çok önemliydi. Ee, Mojo vardı. Hayal Kahvesi vardı.
Peki sen ne zamandır Peyote’ye gidiyorsun? Eski mekana gittin mi?
Tabii tabii. İlk 97’de gittim galiba. Eski mekan gıppp gri bir yerdi yanlış hatırlamıyorsam. Girişin hemen karşısında, bir sahnesi vardı. Bir de üstte bir asma kat vardı. Eski Arsen Lupen’e biraz benziyordu, yanlış hatırlamıyorsam. Pespayelik olarak yani. O açıdan güzeldi. Mikrofondan sürekli elektrik kaçağı olurdu (gülüşmeler).
Bu elektrik kaçağı mevzusunu Harun Tekin de dedi bu arada.
Onun çok büyük bir macerası vardı, yanlış hatırlamıyorsam. Dudağına yapışan masmavi bir ışık görmüştük. Elektrik Harun’u caaart diye, konserde vokal yaparken çarpmıştı. Birkaç kez oldu bu hatta. Öyle handikapları vardı, ama bizi eğlendiren kısımları da oydu. Unutmadan bir de Haydar vardı.
Haydar bayağı önemlidir. Ucuz içki mekanı en nihayetinde.
Ee tabii, 500 Lira bira, 600 lira Tekila.
Haydar’da sence su katılıyor muydu biraya?
Hayıırr, hayıır. Biralar bok gibiydi. Fıçıların içine su katmak çok zor ya. Fakat hakikaten biralar çok kalitesizdi. O zaman barlarda çalıştım ben, hakikaten iyi değildi biralar.
Taksim’e çıkmaya değer bir yer olduğunu gösteriyor Peyote
Peyote’yi ziyaret etmeye başladığından bu yana neler değişti? Sen sonuç olarak değişimine, dönüşümüne tanık oldun. Mekanın yönelimi nasıl oldu?
Nevizade’ye girme riskini almaları çok iyi oldu çünkü biz kapandıktan sonra neler olduğunu pek takip edemedik. Tekrardan açılması herkese vaha gibi geldi, ve sürekli içeriyi değiştirmeleri de çok doğru bir karardı. Sadece daha fazlasını yapmaları gerekiyor çünkü iş artık ciddi, kurumsal bir döneme denk geldi. Bayağı firma gibi, insanlar da çalışıyor. Peyote’nin alaylı geçmişi, onlara o alternatif tarafı katıyor fakat tercih meselesi işte. Ben olsam biraz daha kurumsal çalışmayı tercih ederdim. Kurumsal değiller demiyorum ama, agresif çalışacak doğru insanlara ulaşmayı tercih ederdim. Fakat buna ulaşmak, hem para hem de zaman işi. O konuda da bir yorum yapamıyorum.
Peyote’nin yerli sahneye katkısı nasıldı sence?
Bu Euro’nun artması, yabancı grupların güvenlikten gelmemesinden dolayı Zorlu’nun, Babylon’un yerli müzisyenlere ağırlık vermesi ikiyüzlülüğünden ziyade, Peyote bunu her zaman yaptı. Sürekli yerli müzisyenlere sahnesini açtı. Hemen hemen her tarz grubu çıkardılar. Boş çaldıkları bile oldu. Bu nedenle yerli sahne için değerliler.
Peki Peyote İstiklal’e neler kattı, İstiklal peyote’ye neler kattı desem?
Halen Taksim’e çıkmaya değer bir yer olduğunu gösteriyor Peyote. En azından gidecek bir yer var halen. Biraz vaha modunda kaldılar dediğim gibi ama katkısı, çok büyük bir kültürdü. Oraya gelen müzisyenler Harun’undan tut, Gökçe’sine kadar, sadece müzisyen kimliğiyle değil, entelektüel kimliğiyle de geliyor. İnsanlarla bir şeyler paylaşıyorlar. Bu nedenle çok büyük bir katma değer sağladı. Özellikle bulunduğu sokağa, çevresine ve insanlara. Bir de Beyoğlu Eğlence Yerleri Derneği’nde de aktif olarak çalışıyorlar. Beyoğlu’nun alternatif kültürünü korumak için de çok çaba sarf ediyorlar. Peyote’nin katkısını kelimelere dökmek zor olsa gerek.
Gezi ve özellikle Taksim’de patlayan bombalardan sonra Peyote, Taksim’deki son kale gibi… İstiklal’e nasıl tutundular sence?
Yani zor işi başardılar. Akıllıca birkaç hamle yaptılar. Özellikle adadaki yeri almaları, onları ekonomik olarak geçici de olsa rahatlattığını düşünüyorum. Ben Peyote’nin daha fazla girişimde bulunmasını ümit ediyorum. Yani gidip karşıya bir yer açsın demiyorum, ama daha alternatif bir yerler bulması gerekiyor artık. Mesela Eskişehir çok güzel bir yer oldu. Orası iyi gidiyor. Eskişehir gibi, İzmir’e de bir kayabilseler, birazcık daha genişletebilseler ağlarını, İstiklal’in de ayakta durmasını sağlayabilirler. Yani bahsettiğim kurumsallık bu yani. Kişi yetiştirme, onlara para harcamak vs. kendi bilecekleri işler, fakat eğer isterlerse bunları da yapabilirler. (Ek bilgi: Röportaj esnasında Peyote ve Muaf Kadıköy işbirliği henüz duyurulmamıştı.)
Eskişehir’de biraz elektronik taraf daha ön planda biliyorsun. İzmir’de Peyote açılsa nasıl bir sound çıkar oradan?
İzmir’in metalcisi de deli, elektronikçisi de deli. Aynı kültürü devam ettirebileceklerini düşünüyorum. İzmir’de daha çok akustik ve distortion bazlı işler çıkarabilirler çünkü İzmir ve çevresinde insanların çalabilecekleri pek bir yer yok. Çok az grup var orada sahne alan. Berbat yerlerde çalıyorlar.
Asmalımescit’teki mekânların orayı terk etmesi gerek.
Son zamanda Peyote’de tekrardan bir hareketlilik var gibi. Orta ve alt katı birleştirdiler, sahnenin yeri değişti. Bunun yanı sıra, Peyote teras’ta artık sadece elektronik çalmıyor. Sen de terasta bir süre çaldın geçen sene. Senin Slayer’lı listen, elektroniğin kırılımından ziyade bir şeylerin değişmeye başladığını gösteriyordu. Sence yeni Peyote nasıl?
Ben orada şöyle çaldım aslına bakarsan, Peyote’de çok elektronik müzik vardı fakat orası rock bar kültüründen geliyor. Tabii rock bar değildi, her şeyi kapsıyordu da, hadi şu işe eskisi gibi distortion katalım diye zorlaya zorlaya, Pazartesi kimsenin gelmediği saatlerde çaldım. Ama en azından rock müzik kültürünü de unutmadığını gösteren bir atılım oldu. Cayır cayır, hiç acımadan çaldım. Zaten Peyote gelene git demeyen bir yer, herkesi kabul eden insanlar. O bence çok avantajlı bir duruş.
İstiklal’deki durumlar vs. Kültür sanat üreticilerinin İstiklal’den erken ayrıldığını düşünüyor musun? Özellikle Gezi sonrasında Babylon’un Asmalımescit’ten ayrılışı vs.
Devam ettirilemeyecek bir haldeydi. Ekonomik olarak sürdürülebilir bir süreç yoktu. Zaten insanlar az gidiyordu ve daha da az gitmeye başladılar. O yüzden ben keşke kalsalardı diyemiyorum, herhalde onlar için iyi oldu. Asmalımescit özelinde bakarsan, aslında oradakilerin hepsinin gitmesi gerek. Eskiden orası öyle değildi. Ben açıkçası oradaki çoğu mekânın kapanmasına mutlu oldum.
Orada ilk gidiş sinyalini Babylon, Asmalımescit’ten ayrılmasıyla verdi. Sonrasında mekanlar teker teker Taksim’den uzaklaşmaya başladılar.
Aslında Babylon’un ayrılışı planlı bir süreçti. Yani Gezi olmasaydı da, ayrılacaktı. Babylon’un satılması, bomontiada’ya taşınması bunlar hep daha önceden belirli süreçlerdi diye biliyorum.
2022’ye doğru Taksim’e tekrardan dönüş başlar.
Peki Taksim’in kültürü, merkezi mi olmalıydı, yoksa artık diğer semtlere ya da şehirlere yayılmalı mıydı? Misal önceden Taksim’e giden kitle artık, Beşiktaş ya da Kadıköy’e gidiyor. Tıklım tıkış semtlerden bahsediyorum. Kadıköy’ün bir mekan kültürü vardı, şimdi o son 2-3 senede biraz daha hibritleşti. Ne diyorsun bu konu üzerine?
Berbat bir şey oldu. Taksim’de bir tek müzik kültürü yok ki. Taksim’deki entelektüel kültür, sahafları da getiriyor, tiyatroları da getiriyor, galerileri de getiriyor, konserleri getiriyor, yemek yerlerini getiriyor. Kalite getiriyor çünkü seçici insanlar orada oluyor, dikkat ediyorlar. Ekonomi getiriyor. Taksim’in eski günlerinden uzaklaşması çoğu insan için kötü oldu. Taksim’e sürekli çıkmanın temeli mindfulness takılabilmen. Kimse kimseye dokunmuyor, kimse kimseyi tanımıyor. Sanki yabancı gibi her seferinde yürüyebiliyorsun. Bu çok hoş bir his. Ama oradan Beşiktaş’a ya da Kadıköy’e geçmek bana biraz garip geliyor. Beşiktaş güzel bir yer, orada yaşadım da ancak bu kadar kalabalığı kaldıracak bir yer değil. Kadıköy de aynı şekilde. Bunun yanı sıra, ekstradan kültür ürünleri de çıkmadı. Yavaş yavaş çıkıyor. Kitapçılar açılıyor, tiyatrolar açılıyor. Fiziki olarak bana geçici bir yermiş gibi geliyor. Yani umarım yeni Taksim diye de bir şeyler olabilir, ama o da uzun yıllar alır.
Taksim’e geri dönüş olur mu sence?
Sanmam. Olmaz, yani o iniş çıkışlar 10 yıl falan sürer. Yani 5 yıl iniş, 5 yıl çıkış olur. Bu 1900’lerin başından bu yana böyle. Fakat bu süre son yıllarda uzadı. 5 yıldır iniş var ve bir 5 yıl daha çıkış olmayacak gibi gözüküyor. Benim tahminim 2022’de insanlar geri dönmeye başlar. Yani oranın ekonomik ve kültürel olarak bir hale dönmesi uzun sürer. Bir de şu var, sen Taksim’i ne kadar güzelleştirirsen güzelleştir, orası yine Taksim. Belediye’nin düşündüğü Şanzelize gibi bir şey tutmayacak Taksim’e. Ama bu alternatif kültürün oraya dönmesini geciktirecek.
Peki Taksim’den ayrılış, Türkiye’de kültür ve sanat üretimini nasıl etkiledi?
İyi anlamda etkiliyor, çünkü insanlar orada travma geçirdiler. Çoğu İstanbul dışına çıktı. Ben bile terk ettim, 20 yıldır orada yaşıyordum. Taksim çok dark side oldu, bir şeyler üretmek için çok karanlık bir yer artık. Mesela kalktılar İzmir’e gittiler, orayı canlandırdılar. Urla’da çok garip bir komünite ortaya çıktı. Kalktılar yurt dışına gittiler ve şunun farkına vardılar, biz Taksim’de bir şeyden beslendik ve şimdi bir şeyler üretmek istiyoruz. Türkiye’de, hele hele Taksim’de üretim alanı, özgürlük alanı kalmadı. Bir tane hayatları var insanların. Bir şeyler üretmek istedikleri için farklı yerlere gittiler. İşte Taksim’deki o travma Yeldeğirmeni gibi başka yerlerin dolmasına neden oldu.
Yeni AKM’nin içeriği önemli
Aslına bakarsan son zamanlarda hafiften bir hareketlenme var gibime geliyor. Ada Kitabevi’nin tekrardan açılacağı duyuruldu. Yapı Kredi Yayınları da oraya iyi bir yatırım yaptı, mekanını bir elden geçirdi vs. Hafiften kültürel bir hareketlenme var gibi. Durum gerçekten bahsettiğin kadar karanlık mı?
Evet, karanlık. Olay birkaç büyük mekanın açılması değil aslında. Yapı Kredi eyvallah, ancak bir tek Yapı Kredi ile olmaz. Ada da bir tane, o da yetmez. Gecede sadece bu tarz yapılan etkinliklere gelen insan sayısı, en az 5.000 olması gerek ki İstiklal’de tekrardan bir hareketlenme olsun. Atıyorum, Yapı Kredi’de bir konuşma oluyor, 100 kişi gidiyor. Ada’da bir konuşma oluyor, 100 kişi gidiyor. Düşün, 50 tane böyle bir mekan lazım ki, senin bahsettiğin hareketlilik olabilsin. Oraya 50 tane mekanın açılması çok zaman alacaktır çünkü fiyatlar çok yüksek. Tüketim maliyetleri, çok fazla. Yani bizim için de öyle, müşteri olarak gittiğinde de durum benzer. Eskisi gibi 10 tane bira yuvarlama durumu yok ki, ekonomik olarak hesap yapıyorsun. Zevksiz oluyor.
Son soru, AKM yıkıldı. Yıkılırken tam karşısında bir camii yükseliyor.
Evet, AKM Camii (kahkahalar)
Yeni tasarlanan merkez hakkında ne düşünüyorsun?
Tam içeriğine hakim değilim, ancak şık gözüküyor. İşlevsel de yapmışlardır. Sonuçta babasının yaptığı malzeme, nasıl kullanıldığını biliyordur. O da mimarın dillemması, ona diyeceğim bir şey yok. Bence katkı sağlayacaktır, ama burada biliyorsun içerik önemli. Koyacağın şey önemli. Ne koyacaklar oraya? Bu konuya değindiğin iyi oldu, çünkü Taksim’in en önemli özelliği gerçekçi anlamda alternatif sahneye sahip olmasıydı. Şimdi sahne yok. Mesela Büyükparmakkapı Sokak’ta, girer girmez solda Piya vardı. Sağda Rıddım vardı. Onun aşağısında, ilerde Açık Sahne vardı, köşede Luxus vardı. Onun ilerisinde Mojo vardı. Sokağın bitiminde Jazz Stop vardı. Bir solda Katarsis vardı. Yani düşünürsen, bir sokakta 6 tane alternatif sahne vardı. Belki sahne açısından AKM iyi gelebilir, ama şu an Taksim’in ihtiyacı olan şey sahne. Özellikle canlı müzik sahnesi ve konser salonu. Salon İKSV bir yere kadar yetiyor, Peyote bir yere kadar yetiyor. AKM çok büyük etkinlikler için. Ee başka konser verebilecek bir var mı ki?
Hatırladığım majör bir yer yok. Gerçi Bova var, yeni açıldı daha çok Jazz’cılara yer veriyorlar.
Rock’n Rolla’nın yeni yeri çok iyi. Blues geceleri falan oluyor. Onu ben çok beğendim. Emek Sineması’nın yerine dünyaca ünlü birini getirdiler, ancak fiyasko. Kimse de gitmiyor. Başka da mekan yok. Yani sahne ihtiyacı var. AKM tasarım olarak peki, ancak içerik olarak ne olacağına bakacağız. Bu tasarımından çok daha önemli. Göreceğiz.