“Rap ve hip-hop, Robert E. Lee heykelinden daha zararlı”

Bu kışkırtıcı sözler efsanevi caz trompetçisi Wynton Marsalis’in Mayıs ayında Jonathan Capehart’a verdiği bir röportajda geçmişti. Sürekli dönüp dolaşan, hip-hop kültüründeki ırkçılık tartışmaları ve hip-hop’ın siyahi topluluğa zararları tartışmasına bu örnek üzerinden bir bakmak istedim.

 

“My words are not that powerful. I started saying in 1985, I don’t think we should have a music talking about niggers and bitches and hoes. It had no impact. I’ve said it. I’ve repeated it. I still repeat it. To me that’s more damaging than a statue of Robert E. Lee.”

 

Güney’in kahramanı Robert E. Lee ve heykel meselesi

 

Robert Edward Lee, İç Savaş Dönemi Amerika’sının en öne çıkan figürlerinden. Memleketi Virginia’nın köleliğin kaldırılmasını talep eden Birlik’ten ayrılma kararı üzerine, tarıma ve plantasyonların devamlılığı için kölelerin iş gücüne dayalı Güney’in tarafını seçerek Konfederasyon Ordusu’nun efsanevi komutanı olmuş isim. Dönemin en kanlı geçen muharebelerinden Gettysburg’den bahsedilirken ‘yanlış hesaplama’ ve ‘yenilgi’ sözcükleriyle adını tarih derslerinde duyurur aynı zamanda.

 

Ek bir bilgi: Abraham Lincoln İç Savaş’ın patlak vereceği anlaşılınca kendisine Birlik Ordusu’nun komutasını almasını teklif eder. Karısına yazdığı mektuptan Lee’nin de aslında kölelik yandaşı olmadığını öğreniyoruz. Fakat Virginia’nın Güney’i desteklemesi üzerine memleketine ve insanına arkasını dönemeyeceği için Abraham Lincoln’ın teklifini reddederek istifasını verir. Bu sebeple kimi tarafından onuruyla, kimi tarafından da köleliği seçmesiyle bilinir. Kuzey’e büyük kayıplar verdirmesi, bir nevi kan aşkı ve çoğunu Meksika-Amerika Savaşı’nda öğrendiği söylenilen taktikleriyle kahramanlarındandır Güney’in.

 

O dönemlerde Konfederasyon’un önemli figürleri için dikilmiş heykeller Amerika’nın bazı eyaletlerinde hâlâ varlık gösteriyor. Köleliğin devam ettirilmesini isteyen tarafın heykellerinin halka açık alanlarda hâlâ sergileniyor oluşu, siyahiler için sessiz bir baskı ve hatırlatma unsuruyken işlenen insanlık suçunun farkında olan her vatandaş içinse utanç verici bir durum. Açık yara misali; unutulmasına, aşılmasına ve onarılmasına izin verilmeyen bir geçmiş ve sürekli bunun yükümlülüğü altında sürdürülen hayatlar.

 

 

Marsalis’in memleketi New Orleans, İç Savaş döneminden kalan dört heykeli ile bu eyaletlerin arasındaydı. Konfederasyon Ordusu komutanı Robert E. Lee’nin heykeli, bu dördü arasından boyutu açısından en göze çarpanı ve en son indirileniydi. 2015 yılında bu doğrultuda alınan belediye meclisi kararında en çok etkisi olan ismin de Wynton Marsalis olduğunu öğreniyoruz. Tartışmanın isim konusu buradan çıkıyor.

 

Peki, yıllarını ırkçılığa karşı savaşarak geçirdiğini bildiğimiz bu isim hip-hop ve rap’in etkilerini karşılaştırırken neden bu kadar ağır bir dil ve figür seçti? Asıl ifade edilmek istenen neydi, böyle önemli bir müzisyen tarafından neden siyasette ‘political incorrectedness’ denen siyasal yerindesizliğe fırsat verilmişti?

 

Ne yazık ki, bunun bir cevabı yok. Marsalis’in tepkiler üzerine Facebook’ta yaptığı açıklamasına baktığımızda da böyle güçlü bir ifadenin nereden geldiğini anlayamıyoruz. Biraz geri adım, biraz yanlış anlaşılma, biraz genelleme, biraz da alınganlık diyoruz. Pornografi ve benzeri uygunsuz içeriğin normalleştirilmesi ve yaygınlaştırılmasına tepki haklı şekilde aynı tutuluyor, fazla genelleyici ifadede düzeltme görülüyor. Öbür yandan kastının, türü icra eden herkesi kapsamadığını belirtirken ‘Siz yanlış anladınız ve yorumlarınızda fazlasıyla cömert oldunuz’ tavrı seziliyor. Ağır söylem için herhangi bir geri adım ya da ‘Yahu bu da ağır kaçmış, kabul’ benzeri bir ifade yok. Robert E. Lee ve diğer Konfederasyon üyelerinin heykellerinin siyahiler üzerinde hip-hop kültürü kadar göz önünde ve etkili olmadığı (?) önerisi ise hala sorgulanası.

 

Pornografi ve hakaret içerikli bir müzik türü yahut baskı görmüş toplulukların mikrofonu

 

Olaya çok büyük tepkiler vermeden iki boyutu da ele alabilmek gerekiyor.

 

Sığlaşma, rahatsız edici içerik kullanımı ile müzikal açıdan (armoni, melodi vs.) kalitesi görece düşük varsayılabilecek bir tür olarak rap ve bunun kurumlaşmış olarak hip-hop kültürüne yansıyışı, Marsalis’in asıl hedefi. Öbür tarafta ise ırkçılığa, asimilasyona, haksızlıklara ve sokaklara yıllardır ses olmuş ve gücünü günümüzde Common, Mos Def, Kendrick Lamar, Rapsody, Joey Bada$$, J-Cole gibi isimlerle iyice arttırmış bir kültür olarak hip-hop duruyor.

 

‘Ghetto’dan; varoştan, koşulsuzluklardan çıkan ve bu kültürün temsilciliğini üstlenmiş hip-hop, içeriği ve ilgilileri açısından belirli bir topluluk demografisine sahipti. Siyahi topluluğun yaşadığı sorunlardan bağımsız beyazların hip-hop’a yönelmesi, müzik piyasasında kapitalistleşme, para kaygısı ve küreselleşme ile konular, icra şekli ve dinleyici kitlesi değişmeye başladı.

 

Para kaygısıyla popüler kültüre kayabilmek için belirli kutulara tik atma yükümlülüğüne giren hip-hop öbür taraftan Tupac Shakur, A Tribe Called Quest, Mos Def, Jay-Z gibi kökenlerine sadık müzisyenleri yetiştirmeye devam ediyordu. Sosyal meseleler işin içinden çıkarılıp içerikte uyuşturucu, pornografi, kimi gruplarca kutsal kabul edilen şeylere saygısızlık ve ağır küfür kullanımının arttırılmasıyla ise farklı bir alana yönelim gerçekleşti. Buna örnek olarak Rolling Stones dergisine de siyasetin umurlarında olmadığını söyleyen Snoop Dogg ve Wiz Khalifa’yı verebiliriz sanıyorum. Baskıyla karşılaşan azınlıkların müziğinden çıkarak kapitalist hayat tarzını en açık şekilde gösteren ve rapçilerin lüks arabalarını, evlerini, kıyafetlerini, takılarını, kadınlarını, kumalarını övdüğü bir tür haline gelmeye başladıkça rap belki de en çok, bahsedilen zorluklardan geçmiş olanları rahatsız eder oldu.

 

Wynton Marsalis, kardeşi Branford Marsalis’in aksine bu aralar fısıltılarla da olsa kulaklarda dolanmaya başlamış ‘caz polisliği’ne yakın isimlerden. Daha kibar bir şekilde, ‘purist’ deniyormuş kendisine. Cazın avant-garde ve fusion’a yönelmesine, farklı türlerle eklemlenmesine tepkileri ve dolayısıyla gelenekselci duruşuyla tanınıyor. Yenilikçi çevrelerden Marsalis’inki gibi katı yaklaşımlara cevap genelde “Faşist!” oluyor. Dönemin kalıplarını kırmış ve mümkün olduğunca farklı alanlara yönelmiş, kendini asla tekrarlamamış, hatta eski parçalarından birini çalması istendiğinde albümünü almalarını, zira o parçanın o zamanlarda kaldığını söyleyen Miles Davis’e bir rock yıldızı demesine rağmen bu kafa yapısına oldukça çelişkili hareket ettiği söylenebilir.

 

 

Aslında Marsalis’in anlatmak istediği; siyahi topluluğu, özellikle de kadınları küçük düşürücü içeriklerin kullanılması, hitabette tercih edilen aşağılayıcı söylemler ile ahlaki değerlerin siyahiler içerisinde kaybolması ve bu durumun özellikle gençlere sakıncalı oluşuydu. Wynton Marsalis gibi Sivil Haklar Hareketi’nden gelen, tüm bu olayları tarih derslerinde değil bir gerçeklik olarak öğrenmiş olanlar için tahammülü mümkün olmayan ‘nigger’ kelimesi, açıklamasındaki yüksek ton ve genelleyici yaklaşıma biraz da olsa anlam getirir nitelikte. Fakat hip-hop üzerine kalın bir fırçayla çizik atılmış olması, yıllardır Afroamerikan topluluğun yaşadığı sosyoekonomik ve siyasi problemlere mikrofon tutup tepki göstermiş, kolektif şuura katkıda bulunmuş, bunu ülke sınırları dışına taşıyarak tüm dışlanmışlara ve azınlık gruplara kendilerini ifade edebilecekleri bir taban vermiş bir kültürün silinmesi demek. Komple bir kültürü bu tip bir yorumla Amerikan toplumunda hala devam eden kölelik ve aşağı ırk algılarını siyahlar üzerinde sessizce direten bu heykellerle karşılaştırmak ve bir spektrum üzerinde aynı zarar derecesine yerleştirmek ne kadar doğruydu, Marsalis’in de aldığı tepkiler üzerine yazdığı ‘Hepsini dâhil etmemiştim’ mesajıyla kendini gösteriyor.

 

Aynı tip bir söylem, zamanında şu an Amerikan başkanı Donald Trump yandaşı çevrelerce Kendrick Lamar’ın da karşısına çıkarılmıştı. Hatta DAMN albümü çıktığında DNA parçasında bu tartışmayı kızdıran cümlenin sample olarak kullanıldığını dinledik.

 

“This is why I say, hip-hop has done more damage to young African Americans than racism in recent years.” Geraldo Riviera

 

Cumhuriyetçiler’in sözcüsü olmuş ve çarpıtılmış haber ve habercileriyle tanınan Amerikan Fox News kanalının spikeri Geraldo Riviera, bundan iki yıl önce Kendrick Lamar’ın ‘Alright’ parçasının BET Ödülleri’ndeki gösterimi ve şarkı sözleri üzerine canlı yayında “Hip-hop Afroamerikalı gençlere ırkçılıktan daha çok zarar vermiştir” açıklamasında bulunmuştu. Kendrick Lamar performansını grafiti kaplı bir polis aracı üzerinde gerçekleştirmişti, arka planda ise parçalanmış dev bir Amerikan bayrağı. Riviera, performans ile birlikte parçanın özellikle “And we hate po-po, when they kill us dead on the streets for sure” kısmını vurgulayarak Kendrick Lamar örneği üzerinden hip-hop’ın vandalizme ve polise, dolayısıyla devlete karşı ayaklanmaya teşvik ettiğini söylemişti. Tartışmanın bu tarafındaki argümanların zayıflığından ötürü o kısmı geçiyor olacağım. Polis şiddetiyle ilgili gerçekleri ortaya bomba gibi bırakan sarsıcı videosu ve BET Ödülleri’ndeki performansı ile sağ kanattan aşırı tepki toplayan K-dot’ın Riviera’ya cevabına gelince; açıklaması oldukça sakin ve basit bir dille yapılmıştı: “Bizlerin sanatçılar olarak yaşadığımız dönemi yansıtma ve bunlara tepki gösterme hakkımız olmalı.” Ve bir cevap daha: “Problem hip-hop değil, gerçekliğimiz. Gerçeklik bu, benim dünyam bu, müziğimde de bundan bahsediyorum.” Zira bilindiği üzre, Amerika’da haksız yere polis tarafından öldürülen siyahilerin sayısı gün geçtikçe artmakta. Sokaklarda öldürülecekleri kesin olan insanların polise karşı nefretini anlatan bir parça mı, yoksa daha başından uygulanan haksız ve orantısız şiddet mi ayaklanmaya teşvik eder sorusu kafalarda döner durur.

 

Geçen ay R+R=NOW konseri sonrası sohbet etme fırsatı bulduğum Terrace Martin ve Christian Scott’tan da aynı cümleleri duymuştum: “Zaman değişiyor ve bizler için gittikçe kötü bir hâl alıyor. Özgürlüğü ve kucaklayıcılığıyla bilinen Amerika, artık her gün öldürülme riskimizin olduğu bir yer hâline geldi. Ülkemiz, yaşadığımız yer bu ve biz bu gerçekliğin içinden geliyoruz. Küçüklüğümüzden beri böyle, sokaklarda güvende değiliz ve bununla savaşıyoruz.

 

 

İç Savaş döneminin en önemli isimlerinden birini böyle bir karşılaştırmada kullanınca -ki Marsalis bu konudaki çalışmalarından biri sayesinde Pulitzer Ödülü’nü kazanan ilk cazcı olmuştur- çok büyük bir açık yaraya parmak basılmış olundu tabii. Röportajın yayınlanmasından sonra gördüğüm ilk tepki Christian Scott’tan gelmişti. Bu tip tartışmalara ve ayrışmalara girmektense birlikte çalışmaya ve birbirlerini yukarı taşımaya davet ediyordu müzisyenleri. Zira kutuplaşma zaten çok büyüktü ve topluluk olarak tehdit altındalardı. Sonrasında yağan tepkiler elbet bu kadar yapıcı değildi. Özellikle Kanye West, daha yeni verdiği bir röportajda ırkçılık konusunda büyük tepki toplamış açıklamalarda bulunmuşken. Öbür yandan, Marsalis’in ona dair olan cümleleri de gayet yerindeydi: Kanye West’in her zamanki gibi bunu yayınlayacağı albüm öncesinde reklamın iyisi kötüsü olmaz mantığıyla yaptığını söylüyordu ve West’e bir satışçı diyordu. VMA’de Taylor Swift ile yaşadıklarından sonra çıkan MBDTF albümü örnek olarak akıllara gelebilir.

 

Kişisel her zaman siyasidir

 

Her kelimenin bırakın bir şahsa; bir gruba, topluluğa, hatta bir millete dokunabileceği ve söylenecek her sözün büyük bir incelikle seçilmesi gereken bir dönemde bulunuyoruz. Wynton Marsalis’in kimi taraflarca faşist bulunabilecek caz yaklaşımı ve kast etmek istediği belirli bir rap camiası bir yana, etkileri hâlâ siyahilerin yakasında ve hayatına tehdit oluşturan ırkçılık meselesi bir yana. Bu tip ağır bir söylem elbet büyük tepkileri beraberinde getirecekti.

 

Aşılması gereken çok yol var hâlâ. En önemlisi belki, ağızdan çıkacak sözcüklere dikkat edebilmek. Üstelik o sözcükler çok büyük kitlelere kolaylıkla ulaşabilecek durumdaysa ve insanlar onları büyük bir merakla bekliyorsa.

 

 

Hip-hop’ta, cazda da savunulabilecek bir öneri, kişisel her zaman siyasidir. Tekrar altını çizmekte fayda var, siyasal rap yeni bir gerçeklik değil. Cazda olduğu gibi hip-hop da çıkışı bakımından sosyal meselelere dayanıyor. Günümüzde ise bu ruhu taşıyan müzisyenlerin sayısı, tepki gösterilen apolitik türdeki ilerleme bir yana alınırsa, artış göstermekte. İlk siyahi başkan olma ihtimali sebebiyle Barack Obama da müzik çevrelerince konu olarak fazlasıyla işlenmişti. Fakat önerilebilir ki Donald Trump’ın seçim kampanyalarının başlangıcından beri Amerika’da bu artış daha dikkat çekici bir hâlde. Geçtiğimiz iki yılın müzik açısından en önemli gelişmesinin türler arası işbirliği ve siyasallaşmadaki artış ile müzisyenlerin teknolojinin de sayesinde güçlerinin iyice farkına varışı olduğunu düşünmemek elde değil.

 

Yıllardır gördüğümüz sanatçıların tepkilerini icraları yoluyla gösterme durumu, ulaşılabilirliğin ve erişimin de artmasıyla büyük ölçülerle göz önünde. Müzik türleri ilerliyor ve birbirine eklemleniyor, üzerine bir de siyasi ve kültürel elementleri daha da fazla içine alıyor ve buna ses oluyorken artık eleştirilerin daha düzgün yapılmasını, ilerlemenin ve birlikteliğin savunulmasından başka şeyin mevzu bahis olmamasını diliyor insan.

 

Tüm bunları demişken, aynı ruhla 2017 yılının en iyi 21 hip-hop albümünü seçerken temayı ırk, alan ve mekan siyaseti olarak belirleyen NPR Music’e de bir gönderme yaparak birkaç albüm önerelim:

 

• Joey Bada$$, All Amerikkkan Bada$$
• GoldLink, At What Cost
• Jay-Z, 4:44
• Future, HNDRXX
• Vic Mensa, The Autobiography
• Kendrick Lamar, DAMN