Nesilden midir bilinmez, bizden önceki kuşaklara oranla ve reklamlara aldırış etmeden, ‘daha az isteyen’ insanlar olduğumuzu düşünüyorum. İçinde bulunduğun kitle çok küçük, ama kendini daha sade anlatmak isteyen bir kaç iyi adamdan birisin. Karmaşık sohbetlerden yoruluyorsun, kalabalık sokaktan kaçıyorsun. Afili kol saatlerin, eşyaların yok. Bunu bir akımın takipçisi olarak değil, sadelik için yapıyorsun. Her şeyin daha sade olmasını bekliyorsun. Belki olanı biteni kontrol etme manyaklığın, belki minimal yaşamak isteğin buna sebep ama; “sessizleşin çocuklar, sessizliğe ihtiyaç var.”

Şartlanmalar, önce bizi bizlikten çıkartan, sonra bize dönmemize yardımcı olacak yanlışlarımız oluyor genelde. Sessizlik ise bazı zamanlarda da son çare. Dağılmış bir çevre, karmaşık bir ülke, o ülkenin mutsuz insanları, o ülkenin mutlu insanları, o şehrin hayvanları, sessizliğe ihtiyaç duyuyor. Müziği, hayatın yansıması olarak düşündüğünde müzikteki sessizliğin de hayatında durup derin nefes aldığın alanlar olduğunu görüyorsun.

Bir yere not aldığında bazen o notu unutman gerekir. Unutmuyorsan da hemen unut. Hemen hayatına dahil edersen hiç bir sonuca ulaşamayacağın o cümle, 2 ay sonra hayatının kilidini açabiliyor. Toprak bile işlendikten sonra “birazcık dinlensin, büyüsün yeşersin(F. D. – Nadas) diye Nadas’a bırakılıyor. Örnekler çoğaltılır, siz yeter ki kendinize yüklenmeyin.

Sessizliğin çağrıştırdığı onlarca konu arasında, bir kaç Türkçe şarkıya referans vermeye hazırlanırken, Hilmi Tezgör’ün kaleme aldığı The Doors anektodunu da unutamadığım için paylaşmak istedim.

 

The End

 

Bir keresinde “The End”i çalarken dört dakika boyunca susmuştu grup. Salonda tansiyon giderek yükselmiş, kalabalık patlamak üzereyken şarkı kaldığı yerden devam etmişti. “Hangi ana kadar susacağımı çok iyi biliyorum” diyordu Morrison. “İnsanlar heyecanlanıyor, korkuyor. İnsanlar korkmayı sever.” (Hilmi Tezgör – Şarkıdaki Şiir, 20. Yüzyılda Popüler Müziğin Edebi Yüzü)
Bu cümleler ayrıca, The Doors belgeselindeki The End performansının yarattığı sessiz kaosu ve sonraki büyük karmaşayı bize hatırlatıyor. Yukarıdaki sessizlik, diğer sessizlik referanslarımızdan belki biraz daha farklı olarak, alınacak keyfi arttıran, “an”a olan odağımızı zirveye yaklaştıran bir sessizlikti ve bence Morrison bunu çok güzel yapabiliyordu.

 

 

 

“Sakinleşin Çocuklar Sakinliğe İhtiyaç Var”

 

Derin Esmer, Mor Ve Ötesi’nin 21 sene önce yayımlanan Şehir albümündeki, sözlerin ve müziğin doğaçlama yazıldığı Sessizlik şarkısını böyle açıyor. Bu sözlerdeki bakış açısının örnekleriyle tüm dünyada, sürekli karşılaşıyoruz. Bu topraklarda ise Athena yıllar sonra “Ses Etme” ile gelerek, hem şahane klibiyle hem de sözleriyle destekliyor bunca yıllık arkadaşlarını.

 

 

MOR VE ÖTESİ – SESSİZLİK

Sakinleşin çocuklar sakinliğe ihtiyaç var
Sokakta yangın var umutsuz suratlar
Bulutlar köşe bucak saklanmış
Sise boğulmuşuz
Kömürden
Sinmiş insanlar
Bekleşip duruyorlar
Reklamlar, panolar, dükkkanlar, insanlar
Dökülüyor yapraklar, sessiz düşüyorlar
Umutlanmaz suratlar
Köpekler bile sinmiş
Sinmiş insanlar, bekleşip duruyorlar
Reklamlar, panolar, dükkanlar, insanlar
Bana bir kutu sevgi al bir kutu umut ve neşe al
Alabilir misin, ne duruyorsun?
Sakinleşin çocuklar
Sakinliğe ihtiyaç var
Sessizleşin çocuklar
Sakinleşin insanlar

 


 

ATHENA – SES ETME

Kovalıyorsun kendi kendini
Hayat buysa ben yokum der gibi
Dönüyorsun hep aynı yere
Yeni baştan başlıyormuş gibi…

 

 


 

Sessiz

 

Özellikle son albümlerindeki, canlı performanslarındaki gelişimi beğenip takip ettiğim, hakkında çoğunlukla; “sadece popüler müzik yapıyor” yanılgısına kapıldığımız Gökhan Türkmen de; “konuşmak isteyip konuşmadığımız / konuşamadığımız“ 2016 yılında albümü kaydettikten sonra, mevcut durumlar nedeniyle albümünün adını Sessiz koyuyor. Albümün tanıtımı niteliğindeki “Vay Halimize” şarkısı, darbe girişimini yaşayacağımız gecenin gündüzünde paylaşılıyor. Karmaşıklıklar üzerine yeni karmaşıklıklarla yüzleşen ülkeye, dünyaya yeni albümünü; “Gökhan Türkmen, savaş, şiddet, çevre kirliliği, ırkçılık gibi dünyanın yaşadığı kaosu ve bu kaos ortamından yorulan, bunalan insanların duygularına tercüman oluyor” sözleriyle açıyordu.

Sessizliğin tepki olduğunu, hatta bir projenin bazı yerlerindeki en önemli hamle olduğunu düşünüyorum. Şarkı sözü yazarken tüm sözleri yarım saatte bitirdiğim de oldu, haftalarca bekledikten sonra bir cümlenin geldiği de… Tam olarak bahsettiğim bu hamlesizlik hamlesi aslında.

Yahya Kemal Beyatlı’nın Sessiz Gemi’sinden, Mor Ve Ötesi’nin, Ceza’nın Sessizlik’ine, Feridun Düzağaç’ın Nadas’ından, The Doors’un suskunluğuna ve John Cage’in 4’33’’üne, anlatılan hayatlar hep aynı kişinin hikayesi gibi. Sessizlik bana göre çoğu zaman, atılacak en büyük adım. Sessizlik ortak birleştirenlerin en büyüğü. Emin ol bu sebeple “dört otuz üç” hepimize iyi geliyor.

 

Aralık, 2017