Memleketin Dünya kupası ile bir sorunu var. İdeolojilerden bağımsız, Dünya kupalarına bir türlü katılamıyoruz. Yani Siyasal İslamdan tutun da, Cumhuriyetçisine, Milliyetçisinden Solcusuna çok farklı iktidar tipiyle yaşayan bir ülke olarak, bu dünya kupası mevzusunu çözemedik bir türlü. Beceremiyoruz galiba.
100 yıla yaklaşan Cumhuriyet tarihinde sadece 2 kez dünya kupasına katılabildik. Hâl böyle olunca, en azından birine şahit olabildiğim için kendimi şanslı görüyorum.
2002 Dünya kupasını okulun kantininde izleyenler arasındayım. Lise 1’deydim galiba o sıralar. Kupa’nın Güney Kore ve Japonya‘da ortak olarak düzenlenmesi nedeniyle, maçlar Türkiye saati ile genellikle öğle saatlerinde yayınlanırdı.
Öğrenciler, hocalar, hademeler, kantin çalışanları ile maçları izliyorduk. Müdür ve öğretmenler odasından televizyonlar her maç günü kantine taşınıyordu. Türkiye 2002’de ağır bir ekonomik krizin derinden sancılarını yaşarken, futbol kitleleri birleştiren bir illüzyona dönüşmüştü o yaz. Ne günlermiş!
Maç saatleri, İspanyolların siestalarına dönüşüyordu adeta. Özelden devlet dairelerine kadar, neredeyse her yerde dünya kupası müsabakaları bir şekilde izlenebiliyordu. Zaman duruyordu ülkede. Müsabakalar bittikten sonra, hayat kaldığı yerden akmaya devam ediyordu.
Çok iyi hatırlıyorum, o yaz sokakta Milli Takım konuşuluyordu. İkinci kez Brezilya’yı karşımızda gördüğümüzde “Bu sefer yener miyiz acaba?” diyerek umutlanılmıştı. Ümit Davala’nın Mohikan saç modeli, Türkiye’nin farklı coğrafyalarındaki çocukların da saç modeli haline gelmişti. Bu çocuklar, üç ay boyunca sokakları süsledi.
Türkiye’deki Dünya Kupası dalgasının sokaklardaki akustik boyutu ise, belki de kariyerinin en beğenilen albümüne imza atmış Tarkan’ın, Pepsi ile yaptığı reklam kampanya şarkısıydu. O yaz herkesin ağzında “Bir Oluruz Yolunda” vardı.
Milli Takım tur atladıkça, şarkı daha da çok sokaklarda yankılanmaya başladı. Arabalardan yüksek seste bu şarkı gelirdi. Televizyonlarda ise klip tüm yaz TV kanallarında yer almıştı. “Bir Oluruz Yolunda” o zamanlarda sokakların bir marşı gibiydi…
Hatta Milli Takımın Taksim kutlamaları sırasında, Tarkan da sahne almıştı. O gün meydandaki coşku yüzlerce kilometre ötedeki beni bile etkileyebilmişti. Bugünden bakınca o coşkuya imrenmemek elde değil. Toplumun her kesiminden insan bir arada, birlikte… O günkü coşku az aşağıda.
Karma B5’inde (10. şarkının hit olduğu bir albümden bahsediyorum) yer alan Taş’ın yeniden kayıtlarından oluşan “Bir Oluruz Yolunda”; oynak ritimleri, elektronik dokunuşlara sahip kıvrak alt yapısı ve daha da önemlisi davul-zurna birlikteliği ile bir marşa dönüşmüştü.
Şarkının bu kadar çok popülerleşmesinde, Pepsi ve Tarkan etkilerini unutmamak gerek. Pepsi’nin o dönemdeki global işlerine biraz bakınıldığında, bugüne kıyasla çok daha agresif bir tavır içerisinde olduğu görülebilir.
Pepsi Britney Spears gibi dünya yıldızlarını reklamlarında kullanmaktan hiç çekinmiyordu. Hatta David Beckham elinde Coca Cola şişesiyle magazincilere yakalandığı için, Beckham’ın sponsorluk anlaşması dahi iptal edilmişti.
Globaldeki agresif işlerin Türkiye ayağında ise mega starımız Tarkan vardı. Alice BBDO’nun elinden çıkan bu işin başında, eğer kaynağım, hatalı bir bilgi paylaşmadıysa Haluk Sicimoğlu vardı. Zaten “Bir Oluruz Yolunda” Tarkan’ın bu tarzdaki ilk işi de değildi, öncesinde, Turkcell ile de “Özgürlük İçimizde” adlı teklisini de çıkarmıştı. Yanlış hatırlamıyorsam, o kampanyanın başında ise Serdar Erener vardı. “Özgürlük İçimizde” de önemli bir etki yaratmıştı.
Ancak bu sefer ki, bir başka oldu. “Bir Oluruz Yolunda” hafızalara mıh gibi kazındı. Şarkı sadece Dünya Kupasını değil, eski Türkiye’ye dair son ve güzel yaz mevsimini de ifade ediyor artık. Memleketin yıllar sonra dünya kupasına katıldığı, insanların bir arada olduğu, toplumsal ayrışmaların şu anki kadar keskin olmadığı, futbolun bir illüzyonla kitleleri peşinden sürüklediği bir mevsimdi.
Hasan Şaş’ın volesiyle havalara uçtuğum, Rivaldo’ya korner atışı nedeniyle kızgın olduğum bir yaz mevsimiydi. O yazda, Tarkan ise bir başka güzeldi…