Fernweh’in Ötesi:
Farazi Bir Oradalık -1-

29 Ağustos Cuma günü saat akşam 8’i biraz geçe yerimi aldığım Maverick Konser Salonu dünyanın yeni merkezinin kuzeyinde, Woodstock’ta bulunuyordu.

Bu tür salonlar soyut bir sınırla iki parçaya bölünürler. Eserler icra edildikçe ve seyirciler koltuklarına gömüldükçe bu sınır güçlenir. Şükür ki John Cage bu tür ayrımların insanı değil. Müzik üretiminin yegane paydaşlarının müzisyenler ve geleneksel enstrümanlar olmadığını dolayısıyla da bu alanın parsellenip tekelleştirilemeyeceğini savunur.

Bu yüzden buradayım ve işte David Tudor piyanonun başına geçiyor.

__________________________________________________________________________________

Bilgilendirme:

Bir tür “sessizlik” performansı olarak bilinen 4’33’’ ilk kez 1952 yazında sahneye konmuştur. Üç bölümden oluşan bu eserde herhangi bir nota çalınmaz.

Her tekrarı özgünlük içerir çünkü ancak o an orada o sırayla veya karmaşayla çıkmış tüm sesler sadece o an orada olmuştur. Diğer tüm 4’33’’ performansları için bu durum geçerlidir. 4’33’’ bu yönüyle aynı zamanda John Cage’in de arkadaşı olan Robert Rauschenberg’in White Paintings eserine benzer. White Paintings adlı eser, üç parça boş kanvasın yan yana gelmesiyle oluşur ve ziyaretçilerinin gölgelerinin boş kanvasların üstüne düşmesiyle göstermek istediğini gösterir. Her deneyimi özgündür. John Cage, 1951 yılında meydana getirilen bu eserden etkilendiğini söylemiştir.

__________________________________________________________________________________

Farazi Bir Oradalık -2-

David Tudor, Cage’in Water Music’iyle açılışını yaptığı konserde sanırım Avrupalı ve adını henüz duymadığım bir müzisyenden eserler ile yine daha önce duymadığım melodilere sahip yenilikçi birkaç eser daha çalıyor. Tudor’un vücut hareketlerinden mi bilinmez sıradaki eserin beni şaşırtacağına dair bir his var içimde. Buraya bunun için geldim. Çevremdekilerin duyamayacağı bir sesle, “Hadi”, diyorum, “başlasın”

Piyanonun başındaki Tudor, notaları açıp piyanonun kapağını kapatıyor, bir yandan da elinde tuttuğu kronometresini  başlatıyor. Birkaç saniye sonra kendinden emin biçimde nota sayfalarını çeviriyor. Tedirginleşiyorum, kulaklarımda bir çınlama yok. Başka sesler de duyabiliyorum bu sırada, o soyut sınırın içinde olduğum tarafını, seyircilerin çıkarttıkları sesleri işitiyorum. Acaba inanmadığım o sınır, ötesini duyamayacağım kadar kalınlaşmış mıydı?

__________________________________________________________________________________

Bir Başka Bilgilendirme:

John Cage, sessizliğin mümkün olmadığını, zaten 4’33’’ adlı performansta da sessizlik deneyimini yaşatmayı amaçlamadığını söylüyor. Performansı tamamlayan, seyircinin sesi veya kendi içinde o an ne sesi duyduğudur. Cage; ilk bölümde dışarıdaki rüzgarın, ikinci bölümde çatıya düşen yağmur damlalarının ve üçüncü bölümde ise insanların konuşmalarının ve kalkıp gitmelerinin çıkardığı seslerden bahsediyor.

__________________________________________________________________________________

Farazi Bir Oradalık -3-

Kısa korku. Tudor’un kronometresine basıp piyanonun kapağını açmasıyla kendime geliyorum. Kuruntularım bir süreliğine kulağımı tıkadı. Şimdi çoktan başlamış bir konserin ilk kısmını kaçırdığımı fark ediyorum. İkinci kısım aynı ciddiyetle ve ilkinden daha uzun süreceğini taahhüt edercesine başlıyor. Nota sayfaları çevriliyor.

Salondan yükselen homurtuları duyuyorum fakat gözümü sahneden alamıyorum. Sahne ile seyirciler arasındaki o sınırın nasıl yıkıldığına tanık oluyor ve inanın bu yıkımın şiddetli sesini duyuyorum.

__________________________________________________________________________________

Bir Bilgilendirme Daha:

John Cage 1940’lı yılların ikinci yarısında Zen Budizmi ile tanışır. Genel olarak felsefe okumaları yaptığı bu dönemde Zen ile; insanın evren ve diğer insanlarla arasındaki mesafeyi, insanların kendi aralarındaki düzen ilişkilerine gereğinden fazla önem vererek gerçeği kaçırmaları ve ikiliklerden oluşan tezatları (iyilik-kötülük gibi) düşüncenin yaratması gibi fikirlere sahip olur.

Bu düşüncelerin sanat alanındaki yansıması ise sanatçı olan ve olmayan ayrımının ortadan kalkmasıdır. Zaten John Cage bu fikirlere sahip olmazdan yıllar evvel tellerine çeşitli nesneler sıkıştırarak yaptığı “hazırlanmış piyano” ile enstrümanlar arası ayrımın da hükümsüzlüğüne ve aslolanın ses olduğuna kanaat getirmiştir.

Zen ve 4’33’’ arasındaki ilişkiye dönecek olursak “zazen” kelimesiyle karşılaşırız. Zazen, bir tür meditasyon biçimidir. John Cage hiç meditasyon yapmadığını fakat bunu çalışmalarında uyguladığını söylemiştir. Bu yüzden 4’33’’ hem bir meditasyon hem de seyircisiyle bütünleşen bir performanstır.

__________________________________________________________________________________

Farazi Bir Oradalık -4-

  Kronometre bir kez daha çalıştı. Bu bir kez daha durdu demek. Nota sayfaları çevrildi, piyanonun kapağı açılıp kapandı ve seyirciler salonu terk etmeye başladı demek. Sesini duyduğum yıkımın enkazını ve ardında oluşturduğu toz bulutunu düşlerken öksürüyorum ve artık ağzımı kapatma nezaketinde bulunmuyorum. Çünkü şu an buranın bir parçasıyım ve sesim de benim bir parçam.
Ses gizlenemez.

 

__________________________________________________________________________________

Notlar:
David Tudor o dönem John Cage ile beraber performanslar düzenlemiş bir piyanist ve John Cage’in arkadaşıdır. 4’33’’ ilk kez sahnelendiğinde piyanonun başındaki kişidir.
-Bilgilendirme kısımlarının yazımında 2011 yılında Pan Yayıncılık’tan çıkan, Semih Fırıncıoğlu’nun çevirip yayına hazırladığı “John Cage: Seçme Yazılar” adlı kitaptan yararlanılmıştır.