Dün facebook’ta gezinirken Orçun’un “BAU iDEA Arturia ile Modüler Synth Tabanlı Live Müzik Semineri”ne katılacağını gördüm. O paylaşımı gördüğümde “aferin lan, kaçırma böyle şeyleri” diye de içimden geçirdim. Zaten kaçırmıyordu, ancak EP çıktıktan sonra bu gibi durumları takip etmesi, Orçun’a dair bazı yargılarımın daha da belirginleşmesini sağladı
Orçun’u birbabaindie dönemimden tanıyorum. Blog’a dahil olduğu günlerde, sürekli müzikte bir şeyler yapmak istiyorum diye cümleler kurardı. Sonrasında ben blog’tan ayrıldım ancak Orçun’la diyaloğumuz hep devam etti. Bu süreçte yaptığı işleri takip ettiğimde bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde doğru adımları atmaya çalıştığını düşündüm. Radyo Kanyon, BBI, Sofar, SAE… Çıkardığı EP hakkında oldukça iyi tepkiler almasına rağmen, yukarıdaki seminere katılmaya çabalaması, Orçun hakkında tespitlerimi dediğim gibi daha belirginleştirdi. Orçun benim için gelişime açık ve durumlara adapte olabilen birisi. Sosyal darvinizm de bunu der, sosyal durumlara ayak uydurabildiğin kadarıyla modern hayatta yer alabilirsin. Yolculuğu nereye gider bilmiyorum, ancak bu motivasyonunu kaybetmemesini isterim…
Biraz konuyu değiştirmek istiyorum. Yerli ya da alternatif sahne olarak adlandırılan alandan birkaç adım uzaklaştığınızda birkaç durum tespit edebilirsiniz. Bunlardan ilki bu sahne içerisindeki grupların belli müzik tarzlarında daha çok kümelendiğidir. Mevcut işlere baktığımızda yapılan işlerin büyük çoğunluğunun Pop Rock- Folk Rock ve Alternatif Rock alanlarında yer aldığını görebiliriz. Bunu bir eleştiri olarak söylemiyorum elbette, ancak çoğu alan da halen bomboş. Misal halen Türkiye’de bir IDM projesinin olmaması büyük bir eksiklik. Islandman, Ah! Kosmos, Hedonutopia ve Akın Sevgör haricinde elektronik işlerin çok da bereketli olmadığını söyleyebilirim. Dolayısıyla yerli ya da alternatif sahne, global müzik işleri yakından takip edildiğinde halen çok büyük boşluklar ve dolayısıyla fırsatlar barındırıyor.
Bir önceki paragrafın Orçun ile ilişkisi burada başlıyor; Orçun’un yöneldiği alan Türkiye’de pek üzerine düşülmemişti. Ne bu alan: Downtempo. Oysa downtempo biraz üzerine kafa yorulduğunda, teknik olarak Türkiye’de metropolde yaşayan bir insanın dinamiklerine çok yakın bir tarz. Ne bu? Çoğu zaman basit ancak tekrara dayanmayan elektronik düzenlemeler üzerine synthesizer eklentileri ya da canlı kayıt bir enstrümandan çıkan ana melodi, ki downtempo’nun depresif yanını da eklediğimizde, bu zamana kadar bu tarzın Türkiye’de tutmaması bana oldukça garip geliyordu.
Orçun’un müziğinde yukarıdaki standart tanımlar fazlasıyla mevcut. “Moving Until Reach Out” bu formülün Türkiye’deki iyi karşılıklarından biri. Synhtesizer ile çıkarılan iyi bir melodi ve vasat üstü elektronik düzenlemeler. Şarkının dramatik tarafı, yani ana melodisi bence iyi. EP’deki diğer iki şarkı ise, yine downtempo’nun diğer tanımsal kısmındaki durumlardan oluşuyor, yani elektronik düzenlemeler üzerine enstrüman kullanımı. Bu arada albümdeki trombon’ları Giancarlo Roberti çalmış. Meaning’in diğer iki şarkısı olan “Free Will of a Hill” ve “A Hopeful Disease” ise bu formül üzerinden hayat buluyor. Bu iki şarkıda trombon kullanımı ön plana çıkıyor. Melodiler iyi, kafa yorulmuş belli ki ve daha da önemlisi bu melodilerde kolaya kaçıp, yerelcilik oynanmamış. Bu çok önemli. Bugün yerli ya da alternatif dediğimiz işlerin büyük çoğunluğunda, haklı ya da haksız yerele oynamak bir seçenek olarak çoğunluk tarafından deneniyor. Oysa trombon üzerinden yerele oynamak için birkaç basit hamle yapılabilirdi. Bunu seçmemesi, yüzünü neredeyse tamamen ülke dışına dönmesi yaptığı işi değerli kılıyor ve farklılaştırıyor.
Ancak her şey güllük gülistanlık da değil. Düzenlemeler biraz daha komplike hale gelmeli. Orçun albüm nasıl diye bana gönderdiğinde, ilk dediğim şey melodiler iyi, güzel bir yola girmişsin ancak elektronik düzenlemeler daha komplike ve progresif olması gerek demiştim. Örnek olarak da Plaid- Melifer’i göndermiştim. Melifer’deki düzenlemeler elbette Orçun’un müziğini yansıtmıyor, ancak düzenlemelerle müziğinin kalitesini nereye çekebileceğini de gösteriyor. O alanı geliştirmesi gerek. Şarkıların melodik yanı iyi olduğu için bu düzenlemelerdeki sıradanlık pek göze batmıyor ancak bu alanın yurt dışındaki temsilcilerine baktığımızda temel farkın melodiden ziyade, düzenlemelerdeki progresif yan üzerinden şekillendiği görülebilir. Belki ilk iş olması, belki de fiziksel eksiklikler düzenlemelerin biraz basit kalmasına neden olmuş. Bunun üzerine diğer işlerinde biraz daha düşmesi gerek. Eğer bu kısmı hallederse Floex ve Ochre sularına göz kırpabilir. Bu Orçun için çok da iyi bir yol haritası olabilir.
Orçun piyasa içindeki boşlukta bence başlangıç için iyi bir iş yaptı ancak halen geliştirmesi gereken noktalar da var. Bunlara kafa yorarsa, Türkiye’den ziyade yurt dışında ses getirerek Türkiye sahnesinde de iş yapabilir çünkü yaptığı iş dediğim gibi Türkiye’yi hedeflemiyor. Kendisini kolaya kaçmadığı için tebrik etmek isterim. Genç birisi olarak çok daha piyasa bir işle üretimlerini ortaya koyabilirdi. En azından bu yönü seçmemesi oldukça takdire şayan.