“Caddebostan, indie pop sound’uyla kulağımdaki başka müziği delip geçti. Ayrılmaz bir ikili gibiler sanki. İyi anlaştıklarını biliyordum da bu kadar samimi görmemiştim onları daha önce.

 

 

Yere uzandım… Şimdi daha çok boşluk vardı. Sadece gökyüzünü görüp onunla ilgileniyordum. Bulutlar ve mavi gökyüzü, Kadıköy’ün blues tınısını duymamı sağlıyordu. Kadıköy metalciliği 90’lardan 2000’lerin ortalarına kadar sürdü ama Kadıköy deyince kulağımdaki ses blues müziği… Belki de Shaft’ın rolü büyüktür bu konuda, emin değilim. Bilinçaltında bir blues melodisi duyuluyor Kadıköy deyince sadece…

 

Yattığım yerin beni tutması ve gökyüzünün de orada durup hiçbir şey yapmaması şımarttı. Yan dönüp başka bir keyif aradım. Bir ot parçası, kulağımın arasını kaşındırıyordu. Yaşadığımı hissettiren bu minik acının sürmesine izin verdim. Acı deyince… Mecidiyeköy’ü seven pek kişiyi bulamam ama ben onun çirkin gürültüsünü yukarıdan bakınca seviyorum nedense. O grindcore gürültüsü ve görüntüsü… Grindcore dinleyebilen, zevk alabilen insan azdır derler hep. Mecidiyeköy, bende grindcore’un kalabalık ve çirkin tonlarını hatırlatır. Bu çirkinlik bazen güzel kafa yapar. Gücünü yumruğuna saklarsın ve itiraf edersin brutal bir sarhoş olduğunu… Abuk sabuk ritimler bulur kalbin kendine.

 

 

Indie pop sahilinde yatarken, Mecidiyeköy’de kendini her şeye hazırladıktan sonra ordan çıkar Taksim’e doğru ilerlediğini hayal edersin belki. Havan değişir birden. Taksim’in fantezi-alaturka karışık haline kaptırırsın kendini. Öyle hissettirmediğini düşünürsün ama “bir şeyi çok umursamak ve onun tarafından da çok umursanmak” gibi tedirgin edici bir ilişki kurarsın Taksim’in arabesk-fantezi tavrıyla… Geride bırakmıştır seni her şeyin, üstün zekan, büyücü beynin… Taksim’e girince sadece sen ve duyguların olur yanında… Canın eğlenmek istese bile mutsuzluğun sırtında yüktür. Gülersin ama öylesine… Arabesk hayatın, Taksim’in fantezisi olmuştur artık. Ondan kaçmak içinse dolmuşlara koşarsın…

 

 

Bakırköy’e vardığında ise thrash metal’in kaosu bekler seni. Bakırköy’ün kaosu, thrash metal’i besliyor ya da thrash metal, Bakırköy’ün ruhunu besliyor… Bakırköy ve thrash metal bütünlüğünde seksi bir kıvraklık hissedersin. Bir anda ise “tam ortada olduğum” duygusunu yitirirsin. Orada bir şey daha vardır çünkü… Bir merkez daha…

 

 

Ve ardından… Gözlerimi açtım. Önümdeki ilk otların arasından öbür otları, onların arasından daha ötedeki öbür otları, onların arasından da öbürleri derken, gittikce sıklaşıp, tek bir şey halini alan bütün öteyi gördüm.

 

 

Semtlere göre dağılan tüm müzik dalgaları kafamda dönmeye başladı. “Vay be! Güzel gezdim ama İstanbul’u” dedim…