Hiphop ve umut, birbiriyle uyumlu iki sözcük. Çünkü bu kültüre ucundan kıyısından bulaşan hemen herkesin hayatta bir “yırtma” amacı var. Fransa‘da “Arap” ya da “Afrikalı“, Almanya‘da “göçmen“, İskandinav ülkelerinde “azınlık”, Amerika’da “siyahi” olmak kimliğinizin bir parçasıysa hiphopa bulaşmanız da kaçınılmaz. Hiphopun belirgin özelliklerinden biri “dikkat çekmek”. Şöyle ki, bir yerde rap çalıyorsa onu dinlemek zorundasınız, çünkü şarkıyı söyleyen kişi, 5 dakikalık esere sığacak sözleri 10 saniyede size aktarmaya çalışır. Yolda yürürken çevrenizdeki bir sürü şeyi görmezsiniz, ama dev bir grafiti görülmek zorundadır. Kulüpte ya da sokakta dansa kendisini kaptırmış insanlara dikkat kesilmeyebilirsiniz, peki kafasının üstünde dönerek breakdance yapan bir gence?

 

 

Maddi geliri yok denilecek seviyede düşük, sosyal problemlerin en belalılarıyla uğraşan, hayata 0-3 yenik başlamış kitlelerin bu kültürü yaratması, ilk yıllarından sonra içinden yıldızlarını çıkarması, birçok “karanlık” örnek kadar, hikayeleriyle umut ve cesaret verici isimleri de ilgililerin “dikkat”ine sundu. Rap söylemek, dansçı olmak, grafiti yapmak yaşanılan hayattan da kaçış kapısı oldu. Önceki yazımda kısa da olsa yaşamını anlatmaya çalıştığım  Ceza da elektrik teknisyenliğinden bugün geldiği noktayla ilham verici bir hikayeye sahip. Ben de şimdi size hiphopun içinden çıkardığı üç umut dolu ismi anlatacağım.

 

 

AYAĞA RAP MÜZİKLE KALKTI

 

Yeraltı Operasyonu‘yla 90’ların sonunda “dikkat”leri çeken, birkaç yıl öncesine kadar sadece Yener adıyla tanınan Yener Çevik, İzmir‘den İstanbul‘a dolu dolu yaşanmış bir hikayeye sahip. 90’larda rap müzik yapmaya başlayıp bugüne gelmek zaten başlı başına başarı, ama ölümcül trafik kazasından kurtulup hayata tutunmak… İşportacılık yapıp kazandığıyla hayatına devam etmeye çalışan, hayali müziğiyle varolmak olan biri Yener. Takipçilerinin farklı bir yere koyduğu, müziğindeki arabesk tonlarıyla kendi kitlesini yaratan, sokakları tam içinden anlatıyor. 2012 yılında geçirdiği trafik kazası sonrası ayağa rap müzikle kalkabildi. Öyle bir kaza ki altı takla atan araçtan çıkan Yener iki yılı yatalak, üçüncü yılı bastonlarla, sonrası da tek bastonla hayatına devam ediyor. Fiziksel-psikolojik tedaviler de cabası. Geri dönüşünü “İnsanlar bir şeyi severek yapınca hayata tutunabiliyormuş” cümlesiyle anlatıyor. Psikoloğunun “Tekrar rap müzik yapmalısın” sözünden aldığı cesaretle bastonuyla geri dönen Yener “artık” Çevik şimdi daha ünlü, daha güçlü ve daha üretken.

 

 

SOKAKLARDAN MADONNA’NIN YANINA

 

Cezayir asıllı Fransız breakdanscı “Lilou” Ali Ramdani’yi dünya şu an aktif olan isimler içinde “En iyi b-boy” olarak tanıyor. 2005 ve 2009 yıllarında Red Bull BC One dünya şampiyonu olan Lilou‘nun hikayesi de 0-3 yenik başlanan hayata 4-3 galip devam etme üzerine kurulu. Cezayir’den Fransa’ya göç etmiş Müslüman bir ailenin çocuğu olan Lilou da hayata sokaklarda başlıyor. Rap müzik ve breakdance ile geçen yılların ardından çok çalışarak mükemmelleştirdiği özel yeteneği ve dans stili onu Madonna‘nın koreografı yapıyor. Hayali de umut dolu. Lilou Vakfı aracılığıyla kimsesiz çocuklara dans öğretmek.

 

 

DÜŞTÜKÇE DAHA YÜKSEĞE ÇIKIYOR

 

Tanımadığı babası, “sorunlu” annesi, sonra manevi babası olan amcasının ölümü… Bir çocuk daha ne yaşasın? Amerika’nın otomotiv devi Detroit şehri için dev kadar karanlık kelimesini de kullanabiliriz. Otomotiv sektöründe çalışan Siyahi işçi nüfusunun yoğunluğu, her tarafa yayılmış araç fabrikaları, atölyeleri, terk edilmiş sokakları, her yerinden akan karamsarlık. Şehir zaten hikayesine uygun olarak, 2008’de ABD’de patlayan ve tüm dünyayı derinden etkileyen ekonomik krizle birlikte 2013 yılında iflasını da açıklamıştı. Eminem bu karanlık şehirden “yırtan” isimlerden biri. Hayatı istikrarlı bir borsa grafik tablosu gibi… Başlangıç, hafif yükseliş, düşüş, sonra hızlı yükseliş, tekrar düşüş, tekrar yükseliş, kriz anları ve tekrar tekrar zirve denemeleri… Hiçbir okulda ve işte dikiş tutturamamayan Eminem‘i de hayata bağlayan müzik. Ne Detroit’ten çocukluk arkadaşlarıyla kurduğu D12 ile ne de solo çalışmalarıyla “başarılı” olunamayan yıllar, ne ailesiyle yaşadığı sorunlar, ne de genç yaşta kaybetmeye başladığı yakınları onu yıldırmıyor. N.W.A grubunun efsane üyesi Dr Dre‘nin eline geçen kayıtlar, Eminem’i çok kısa sürede zirveye taşıyor. Hem de tamamına yakınının siyahi olduğu bir piyasada “beyaz rapçi” gibi o zamanın ruhuna aykırı biçimde. “The Source’a kapak olan ilk beyaz” durumu anlatıyor olsa gerek. Lose Yourself ile müzik dalında ilk defa bir rap şarkısının Oscar‘a aday gösterilmesi, Eminem’in törende şarkı sözlerindeki argo kısımları sansür etmesinin istenmesi üzerine geceye katılmayacağını açıklaması, bir de üstüne ödülü kazanması… Umut ve cesaret onun hikayesindeki iki belirgin kelime. Ve bu hikayeyle en zor zamanlarda ayağa kalkabileceğimizi hatırlatıyor. Tıpkı Lose Yourself‘i bitirirken söylediği “Kafana koyduğun her şeyi yapabilirsin adamım” sözlerindeki gibi…